Bu aslında sadece bir kaç dakikada hazır ettiğim bir metin. Meslek başvurusu için yazdım. Yine de örnek teşkil ettiği konular var.
''BAM!''
1 saniye önce solunda duran masa; karşısında ki duvarın dibine yığılmış tahta parçalarından ibaretti artık. Başını geriye yaslayınca kapişonunun arkasında hissettiği pürüzlü taşı, sağa ve sola hızlı bakışlar atarken birazcık daha ezdi. Bu acı, hafif olsa da ona hafiften bir zevkte veriyordu. Bunu düşünmek o anki psikolojisinde ona iyi geliyordu. Asası göğüsüne yaslı bir şekilde tetikte bekliyordu. Solunda duvarla arasında dar bir alan olduğundan kimse orda gelmeye çalışmazdı. Bu yüzden sol tarafına daha çok dikket ediyordu fakat bir kulağı da sağ tarafından gelebilecek herhangi bir ayak sesine karşı dikkat kesilmişti.
Duvarda ki çıkıntıya doğru kafasını bastırarak, oradan aldığı güçle başını ileri atıp, bütün bu kargaşa başlayana kadar her zamanki yerinde durup, bardakları parlatıp, yeni gelen müşterileri selamlayan Tom'un durduğu barın arkasındaki yarısı patlamış aynadan daha geniş bir açıyla duruma bakmak istedi. Henüz 2 kişilerdi. Bu iyi.
Yine solunda yerde bir kaç devrilmiş masa vardı. Kafasında plan kendiliğinden oluşmuşlu bile. Asasını oraya doğru çevirip düşündü, ''Wingardium Leviosa''. Masalar biraz titrediler, ama diğerlerinin bunu farkettiklerini sanmıyordu. Aynadan son bir bakış daha aldı birisi hala girişteydi, diğeri ise tozlu ve loş Çatlak Kazan'ın ortasına kadar gelmişti. O daha yakındı ama dikkat yerde yatan bir kaç eşyaya kenetlenmişti. O anda planın geri kalanıda oluştu.
İçeri girdiklerinde neredeyse bomboş olan bara adımlarını atar atmaz sağa sola rengarenk lanetler yağdırmaya başlamışlardı. Onların büyü ve lanet yelpazelerinde ki bu çeşitlilik Leo'nun da takdirini kazanmıştı açıkçası. Leo ise onlarn girdikleri anda üst katta ki geçici odasına çıkmak için merdivenlere doğru yürüyordu ve o anda içgüdüsel olarak ona en güvenli gelen bu en yakınında ki sütunun arkasına siper aldı.
Kim olduklarını ya da amaçlarını bilmiyordu. Ve tabii ki umrumda da değildi. Zorbalardan hep nefret etmişti. Kendisininde öyle olduğu zamanları düşünerek içinde ki öfkesini diğerlerine yönlendiriyordu. Kindardı. Unutmazdı. Asla.
Derin bir nefes alıp, saklandığı sütunun arkasından çıkarken hala kontolünde olan iki masayı yakında ki yere bakmakta olan büyücüye doğru fırlattı. İkisi de şaşkınlıkla uçan masalara bakarken kapı eşiğinde durana doğru asasını sallayıp bağırdı, '' Expalliarmus!''.
Fakat bunu söylerken aklında Sersemletme Büyüsü vardı. Bu çok çalışarak kazandığı bir ustalıktı ama artık kullanabildiği ve rakibine büyük bir aldatmaca kendisineyse büyük bir avantaj sağlayan bir taktikti. Çünkü asa sahibinin aslında ne söylediğini değil, ne düşündüğünü duyuyordu. Sözsüz büyü kullanırken, büyünün adına yoğunlaşmak gerekir. Çünkü asaya gerekli komutu o şekilde verirsin. Nasıl ki başka birisi asa senin elindeyken istediği kadar büyünün adını söylerse söylesin asa o büyüyü yerine getirmezse, düşündüğün büyü neyse onu yaparken ağzından çıkan kelimelere de karşılık vermiyordu.
Yüksek sesle söylediği büyüye rağmen asanın ucundan kırmızı bir ışık fışkırdığında Leo, kapıda ki büyücünün kukuletalı karanlık yüzünde ki şaşkınlığı göremese de uzun boyuna uygun olarak upuzun olan kollarında ki tereddütü açık seçik görebildi. Büyünün daha ona varmasını beklemeden artık asasını kaldırmış ve ona doğru uçan masalara doğrultan büyücüye doğru tekrar salladı asasını, bu sefer ise sadece düşündü ''Sersemlet''.
Asasının ucundan büyü fırladığı anda, saniyenin binde birinde kapının eşiğinde ki uzun büyücünün yere yığıldığını görüp, emin olduktan sonra, diğerine dönerek onunda kırmızı ışık selini göğsünün ortasından yediğini görebilmek için tam zamanında ona baktı.
Bu iki zararlının yere yığılmasının ardından bir an daha asası hazırda, omuz hizasında, durup etrafa bir göz attı. Sonra tembel adımlarla adamlara doğru yürüdü ve ikisini birbirine bağladı. Bu sırada bakanlığa bir patronus gönderip birilerinin gelmesi için yardım istedi. İçerde ki toz bulutu yavaş yavaş yere inerken etrafın dağınıklığı gözler önüne seriliyordu. Kırılmış masalar, parçalanmış sandalyeler ve bar tezgahının arkasında ki cam parçaları, hepsi toparlanmayı bekler halde ona bakıyorlardı adeta.
''Eh,'' dedi Leo kendi kendine, ''bakanlıktan yardımın gelmesine nerden baksan bir kaç dakika var.'' Asasını bu sefer çok daha yavaş ve hafif hareketlerle sallayarak etraftaki dağınıklığı düzeltmeye koyuldu. ''Bu arada Tom'u da bulmak lazım, kim bilir nereye kayboldu.'' diye kendi kendine not düşmeyi de ihmal etmedi...