Ad - Soyad: Scott Curtis Lloyd
Kan Durumu: Safkan
Kişisel Özellikleri: Sadece kendisini ve tatmin olmak nedir bilmeyen egosunu düşünür. Kibirli ve asil bir yapıya sahiptir. Kimseyle dost olmayı sevmez ve dosta ihtiyacı da yoktur. Kendi başının çaresine bakabilir. Yılan üyesi olması nedeniyle soğuk kanlıdır ve acayip derece de sinsidir. Ne zaman ne yaptığı belli olmaz biraz dengesiz bir tiptir.
Fiziksel Özellikleri: Zorunlu mu acaba? Model belli olunca belli olacak zaten.
Aile Geçmişi: Oluşturmadım henüz.
RP Örneği:
Online yazdığım Rplerimden biridir.
Daha önce;
Matt ve Lynn aslında üvey kardeşlerdir. Matt bunu babasının bir arkadaşıyla olan konuşmasına kulak misafiri olarak öğrenmiştir. Lynn ve Matt aynı sınıftadırlar aynı zamanda çok iyi arkadaşlardır. Bu arkadaşlıklarının bozulacağını göz önünde bulundurarak Matt, Lynn'e ona ne kadar aşık olduğunu ve de üvey kardeş olduklarını söylemekten korkuyordu. Okulda erkekler için bir numara olan bir kızla kısa süreli bir ilişki yaşamıştı. Sürekli aklında Lynn olduğu için ilişkisini bitirmek zorunda kalıp Lynn'e gerçekleri söylemişti. Bunun üzerine Lynn üç süpürgede bir buluşma isteyerek Matt'i oraya çağırmıştı.
Uyandığında sarhoş gibiydi. Sanki kafasının içinde trenler o berbat kornalarını çala çala, ilerlemesinin raylardan çıkardığı iğrenç sesle geçiyor, bebekler en tiz sesleriyle ciyak ciyak ağlıyorlardı. Kendini şöyle bir silkeledi fakat işe yaramadı. Eliyle sağ gözüne ovuşturup gerindi. En azından vücudu biraz rahatlamıştı. İlk silkelemenin verdiği başarısızlıktan dolayı olucak tekrar kendini silkeledi. Bu sefer ayılmış gibiydi. Hogwarts varmış. Sessizlik gibisi yok. diye geçirdi içinden fakat daha sonra bu esprinin Matt için bile fazla olacağı kafasına dank etmişti ki Sabah sabah böyle şeyler yapma bir daha sakın(!) yapma. diyerek içinden geçirmeye devam etti. Bugün pek bir iştahsızdı. Bu kadar iştahsız olabilmesi için iki sebep vardı; ya uyur gezer olmuştu. Gece uykusunda kalkıp patlayana kadar yemek yemişti. Ya da -ki büyük ihtimalle bundan kaynaklanıyor.- dün tüm gün boyunca yaşadıkları yetmezmiş gibi bir de Bunlar sana yetmez Matt. Neden gidipte Lynn'le konuşmuyorsun. Onu ne kadar sevdiğini ona söylemiyorsun. Ya da üvey kardeşin olduğun gerçeğini onun yüzüne vurmuyorsun. Tanrım bu iç ses bu aralar çok konuşuyordu ve gittikçe sıkıcı olmaya başladı. Daha şimdiden dünün ve bugünün muhakemesini yapmaktan çok vakit kaybetmişti. Bugün Hogwarts'ın başarılı sürtükleriyle toplantısı vardı. Aman onlar da kabak tadı vermeye başlamıştı. Hepsi birbirinin aynısıydı ayrıca bir numaraları, esprileri yoktu. Sıradan, bildiğimiz sürtüklerdi işte. Rahatlamak ve olayın verdiği hasarı bir nebze üzerinden atmak için duşa doğru yöneldi. Banyo savaş alanı gibiydi. Ne olmuştu bu evde anlam veremiyordu bir türlü. Yavaş yavaş paranoyak olmaya doğru ilerliyormuş havası vardı. Suyu açtıktan sonra derecesini ayarlamak için uğraşmadı. O kafayla suyu açtığı için bile şükrediyordu. Neyse ki su soğuktu. Sıcak olsaydı istemeyerekte olsa soğuğa ayarlamaya çalışacaktı. Saçlarının arasından su yavaşça akıp gidiyordu. Yere düşen her bir damla kulağınında yankılanıyordu adeta. Banyo yapmak bile bu kadar zor mu olmalıydı. Aslında zor değildi. Gündelik her zaman yaptığı şeyler Lynn olayı yüzünden devleşiyordu gözünde. Soğuk ona iyi gelse de sesler onu rahatsız ediyordu. Daha fazla dayanamayıp suyu kapattı ve kaygan zeminden dikkatlice yürüyerek dışarıya çıktı. Bunca aksiliğin üstüne bir de kayıp düşmesi tuz biber olurdu. Ayaklarını kurulamayı unuttuğu için dolabına kadar yerde ayak izlerini bırakmıştı. Başka bir odaya yerleşmesi gerekiyordu. Bütün Hogwarts bir araya gelse bu kadar pis ve rezalet bir ortam yaratamazdı. Dolabının kapağını açarken Lütfen gıcırdamasın! Lütfen gıcırdamasın! diye sayıklıyordu içinden. Neyse ki bu konuda şansı yaver gitmişti. Aslında sürtüklerle buluşacağı için hiç giyinmeden de gidebilirdi. Nasıl olsa toplantı için kıyafete gerek yoktu. Kıyafetler içinde fazla boğulmadan yan çizgili mavi-beyaz bir t-shirt alıp geçirdi üzerine. Altına da keten pantolonlarından birini giydi. Ayakkabı olarak Converse'i pek tercih etmiyordu rahat değillerdi. Her ne kadar üç kişiden beşinde Converse olsa da o hala Superstarlar'ından vazgeçemiyordu. Neredeyse tedavülden kaldıracaklardı ayakkabıyı ama rahat ediyordu. Önemli olanda buydu. Herşeyi tamamladıktan sonra kapıya doğru yöneldi ayakkabısını ayağına geçirdi. Evet rahatlıktan bahsettiği tamda buydu. Arkasında bıraktığı yere şöyle bir baktı ve kapıyı çarpıp havayla temas etmeyi başardı.
Hava pek esmiyordu nedense. Onca yaşadığı olumsuzluğa rağmen bardaktan boşanırcasına yağmur, ağaçları köklerinden sökermişcesine fırtına felan bekliyordu. Tahmin ettiği gibi olmamıştı. Şimdi gitmesi gereken yer belliydi. Kafasını dağıtmak belki de biraz neşelenmek için saygıdeğer(!) sürtükler birebir olmalıydı. Aklına daha iyi bir çözüm yolu gelmiyordu. Aslında çok ama çok daha iyi ve rahatlatıcı bir çözüm yolu vardı ama ulaşması çok zordu sanki o mutluluğa çok uzaktı. Yani evet, bir bakıma çok fazla uzaktaydı ama o mutluluğu ona tattırabilecek kişi, hayır o hiçte uzakta değildi. Bunca zaman yanındaydı, yakınındaydı. Onun en iyi arkadaşıydı. Hayır bu az kaldı. Dostuydu, kardeşiydi, kardeşinden öteydi ama bu hiç adil değildi. Bu kadar zor olmamalıydı. Belki de kendisi bu kadar zorlaştırıyordu olanları, bilmiyordu. Aklı çok karışıktı. İlk defa seviyordu hatta sevmiyordu. Resmen aşıktı ama daha sevmek nasıl birşey onu bile tam anlayamamışken daha ağır olan birşeyle karşı karşıyaydı, aşıktı. Bunları düşüne düşüne gözünde büyüdüğü yol bitmişti. Güya toplantının yapılacağı yere geldiğinde iki-üç tane sürtük vardı. Hiç yoktan idare eder. diye düşündü. Matt'in ortama gelmesiyle kadro tamamlanmıştı fakat Matt'in hiç bu tarz şeyleri yapası gelmiyordu. Kendini suçlu hissediyordu. Çünkü sevdiği kız her ne kadar onun olmasa da yine de sevgisine ihanet ediyor gibi hissediyordu kendisini. Aklı başka yerdeydi. Neler yapıyordu acaba, Matt'in onu düşündüğünün onda biri kadar o da Matt'i düşünüyor muydu? Belki şoktaydı sırf şokta olduğu ve olayın daha taze oluşundan dolayı atlatamadığı için düşünüyor olabilirdi. Matt'in hisleriyle değildi ama aynı şekilde hissetmesine de pek bir ihtimal vermiyordu Matt. Büyük ihtimalle Matt'e çok kızgındı. Belki de ondan nefret ediyordu. Bir daha hiç görüşemeyeceklerdi. Hemde bir ömür boyu. Lynn olmadan Matt'in ömrü ne kadar olurdu ki pek etkilemezdi her halde. Ömür boyundan kast en fazla bir-iki ay olabilirdi. Zihni bulanmıştı, çok fazla doluydu ve karışıktı. Ravenclaw için şuan seçmen şapkaya başvursaydı herhalde Hogwarts'tan yaka paça dışarı atılırdı. Hayal meyal cep telefonunun titrediğini hissetti. Sanki cebinden dışarı çıkmak için çaba sarfediyordu. Elini cebine atıp telefonunu çıkardığında ekranda -bir yeni ileti alındı.- yazıyordu. Herhangi bir ileti değildi bu. Lynn'den gelmişti ve aynen şöyle yazıyordu “Matt, şu konu hakkında konuşmamız gerek. Üç Süpürge’ye gel.” demek ki o da Matt'i düşünüyordu ama Matt'in tahmin ettiği gibi hala şoktaydı sadece ve aklında bir sürü soru işaretleri vardı. Onların cevabını istiyordu büyük ihtimalle. Mesajı okur okumaz etrafındaki kızlara hiçbirşey söylemeden koşar adımlarla dışarıya çıktı.
Matt'i muhtemelen kimse daha önce böyle görmemişti. Olabildiğince hızlı koşuyordu etrafındaki cisimleri silüet olarak görebiliyordu sadece. Üç süpürgeye yaklaştığında yavaşlamaya başladı. Nefes nefese kalmıştı. Havada oksijen adına bir şey bırakmıyordu. Ciğerlerini temiz havayla doldurup pisliklerden temizliyordu. Mekanın kapısına doğru yöneldiğinde içeride kimsenin olmadığını farketti sadece Lynn vardı. Onu görünce yine eli ayağı boşalmıştı. Hareket denen şeyden bir haberdi. Kapıya zoraki uzanıp itti ama çok güçsüz hissediyordu. Ağır adımlarla Lynn'e doğru yöneldiğinde Lynn'in gözlerine bakıyordu. Evet sadece gözlerine bakabiliyordu. Gözlerinin içine bakamıyordu. Lynn ağlamış olmalıydı. Bir insan ne kadar ağlarsa gözü bu kadar şişerdi ki? Hiç bir fikri yoktu ama onu ağlattığı, yıprattığı ve bu kadar üzdüğü için kendisinden iğreniyordu Matt. Güya neydi? Onu yıpratmamaya ve üzmemeye çalışıyordu. Evet cidden üzmüyordu hayatından çok mutlu gibi duruyordu Lynn. Kendi çıkarları uğruna Lynn'i bu kadar üzmüş olduğunu bilmek onu kahrediyordu. Daha fazla dayanamayıp Lynn'in yanına oturdu ve çekinerekte olsa sarılmış bulundu. "Kahretsin kendime çok kızıyorum. Benim kadar iğrenç bir insan yeryüzünde var olmuş mudur gerçekten bilmiyorum ama imkansız olduğu kesin. Yani sana bunca zaman söylemedim, söyleyemedim. Ne zaman söylemeye kalksam seninle göz göze gelince boğazım düğümleniyordu, söyleyemiyordum." hala farklı değildi. Hala Lynn'i görünce boğazı düğümleniyordu. Bunları söyleyebilmesi için kendisini zorlaması gerekiyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra eklemeye devam ett. "Şuan da benden nefret ediyorsundur kim bilir belki de tiksiniyorsundur ama elimde değil Lynn gerçekten elimde değil. Ben hayatımda hiç sevmedim biliyor musun? Aşk desen ne olduğu hakkında fikrim yoktu. Ama seninle değişti herşey." Nefesi kesilmişti artık neredeyse ecel terleri döküyordu adeta ama devam etmeliydi. "Tüm tabularımı seninle yıktım ben Lynn. Evet üvey kardeşiz ve senin de üvey kardeşinin kim olduğunu bilmediğin zamanlara dayanan büyük bir öfken olabilir. Şuan da o öfkeni kusmanın zamanı Lynn eğer benden bu kadar nefret ediyorsan, iğreniyorsan bir daha yüzümü görmeyeceksin sana söz veriyorum." dedikten sonra gözünden dudaklarına doğru akan yaşı sildi ve "Çünkü.. Çünkü Lynn, seni sevmek için sana ihtiyacım yok."